ATATÜRK’Ü RAHMETLE ÖZLEMLE YAD EDİYORUZ
Milli mücadele öncesinde, Türklük duygusunu kendisine rehber edinmiş ve başlattığı mücadeleyi, milliyetçilik ve halkçılık temeline oturtan minnet ve şükranla yad ettiğimiz Mustafa Kemal Atatürk, Dış Türkler meselesine; Türk milletinin varlığı ve devamı için bütün Türklerin akraba toplulukları ile beraber her konuda iş birliği ve sürekli temas halinde olmasını arzu eden akılcı ve gerçekçi bir yaklaşım sergilemiştir.Türklerin ana vatanı olarak, Orta Asya’yı işaret eden, bütün Türklerin oralardan dünyaya nasıl yayıldıklarını, nasıl kardeş olduğunu anlatan, “Oğuz, Tatar, Özbek, Kazak ve Yakut yok; yalnız Türk vardır.” diyerek, bunun öncülüğünü yapan ilk Türk lideri de Atatürk olmuştur. (TBMM ZC 24:305-306)
Atatürk’ün, Türk ve Türklük ile ilgili duygu ve düşünceleri, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan Türkleri değil, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar yaşayan bütün Türk topluluklarını kapsamaktadır. Nitekim TDK, TTK gibi kurumları kurması O’nun Türk dünyası ile bütünleşme arzusunun ve sevdasının en bariz iki örneğidir. “Atatürk, Misakımillî ile belirlenen sınırlar dışında yaşayan Türkleri, her fırsatta dile getirmiş ve onun dış politikasında dış Türkler her zaman önemini korumuştur. Hatay’ın ilhakı bunun en bariz işaretidir.
Atatürk; 30 Ekim 1933’te Cumhuriyet’in 10. yılı kutlamaları sırasında genç bir doktorun “Bize ideal olarak ne bıraktınız?” sorusuna karşılık olarak: “Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli.” (Bakan 2008: 592) diyerek Türk dünyasının geleceği için hazırlıklı olunması gerektiğini vurgulayan bir liderdir.
Atatürk, Balkan ve Sadabad Paktlarını kurmakla Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bir güvenlik zinciri meydana getirmiştir. Bununla hem Türkiye’nin hem de üzerinde milyonlarca Türk’ün yaşadığı coğrafyanın emniyetini sağlamayı düşünmüştür. Atatürk bu şekilde Türk nüfusunun yaygın olduğu ülkelerde yaşayan Türkler ile dünya Türklüğü arasında kültürel bir birlik kurmayı hedeflemişti. (Prof. Dr. Salim Gökçen, “Atatürk’ün Türk Dünyasına Yönelik Stratejik Yaklaşımları”, 21 Mart 2019, Devlet Dergisi)
Atatürk’ün Türkiye dışındaki soydaşlara duyduğu sevgi ve yakınlık karşılık bulmuştur. Sakarya Savaşı sonrasında kendisine verilen Gazi unvanı ve Mareşal rütbesinin yanı sıra Türkistan Müslümanları tarafından İslam’ın kılıcı addedilerek Buhara’dan sembolik manada 3 tarihi kılıç ve binlerce altın gönderilmiştir. Başkurdistan mücadelesinden sonra Türkistan’dan ayrılmak zorunda kalan Zeki Velidi Togan 1923’de Türkiye’ye gelirken uğradığı Bombay’da bir cami duvarında “Zinde-bâd Mustafa Kemal levhası” gördüğünü söyler.
Togan, “mihrabın sol tarafında iki rahle üzerinde Kuran-ı Kerim ve Mesnevi bulunuyordu. Yani Hindistan Müslümanları Mustafa Kemal’i kendi milli kahramanları sayıyorlardı” tespitinde bulunmuştur. Atatürk, bütün Türklerin bütün mazlumların rehberi olarak ebediyyen yaşayacaktır.
(*) İpek Yolu Araştırmaları Merkezi / Silk Road Research Center – SRC Bülteni
Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Gen. Bşk.
ATATÜRK’ÜN ÖNSEZİSİ VE TALİMATI
“Düşün bir kere, Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Dünyayı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı: Demek hiçbir şey sürekli değildir. Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az şey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar. Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.
Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.
Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak!
- Dil, bir köprüdür;
- İnanç, bir köprüdür;
- Tarih, bir köprüdür.
Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Tarih bağı kurmamız lazım, folklor bağı kurmamız lâzım…
Bunları kim yapacak? Elbette biz! Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz, dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor… Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya ve böylece birbirimizi daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz… Tarihimizi ona yaklaştırmaya çalışıyoruz, ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz.
Bunlar açıktan yapılmaz, adı konarak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Yorum Yazın