TÜRK DÜNYASI’NIN AKSAKALI: TURAN YAZGAN
Prof. Dr. Turan Yazgan Hocayı Adana’dan İstanbul’a geldiğimiz 1975 tarihinde Babamla ziyaretine gittiğimde tanıdım. Daha yeni Ortaokul’dan mezun olmuştum; beni ve kız kardeşim Banu’yu Hoca’ya emanet etmişti. Ancak fazla duramadım yanında ve lise öğrenimi için merhum Denktaş’ın hamiliğinde KKTC’ye gitmiştim. Yazın ve yarıyıl tatillerinde İstanbul’a geldiğimde soluğu hemen Fatih, Kıztaşı’ndaki Hoca’nın mekanında alırdım. Bir yıl sonra lise kaydımı Kıbrıs’tan İstanbul’a aldırdığımda ise artık okul saatlerinin dışında, Kutyay Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin bulunduğu Kıztaşı’ndaki bu mekana gider geç saatlere kadar Hoca’nın gözetiminde heyecanla, şevkle çalışırdık.
Aydınlar Ocağı’nın Genel Başkanı olan Prof. Mustafa Erkal’a ait olan Kıztaşı’ndaki bu mekanda; Prof. Amiran Kurtkan, Prof. Mehmet Eröz, Prof. Tevfik Ertüzün, Kurt Karaca, Prof. Fikret Eren, Prof. Kadri Timurtaş, Prof. Sebahattin Zaim, Prof. İbrahim Kılıçbay’, Prof. Necmettin Hacıeminoğlu, Prof. Kemal Eraslan, Prof. Yusuf Halaçoğlu, Prof. Orhan Türkdoğan, Prof. Ahmet Yörük, Prof. Erol Manisalı, Prof. Derviş Manizade, Dr. Ayhan Songar, Prof. Mustafa Kafalı ve Prof. Sevgi Kafalı, Dr. Cemil Meriç, Prof. İbrahim Kafesoğlu, Prof. Muharrem Ergin, Prof. Faruk Sümer ve Dr. Erol Güngör gibi o dönemin üstadlarıyla aynı havayı soluma, onların sohbetlerinde bulunma şahsını yakalamıştım.
Tarih nedir, araştırma nasıl yapılır O’ndan, onlardan öğrendim. Gestetner Baskı Makinesi’ni bodrumdaki o mekanda gördüm, bununla beraber yayıncılığı O’ndan öğrendim. O dönemde Ömer Onay, Kadir, Sevgili Nazan Hanım gibi dostlar Erdem ve Erkal Etçioğlu gibi ağabeler de Hoca’nın emrinde görevliydiler. Kısa süre içinde Hoca’nın verdiği tün fırsatları değerlendirmiş olmalıyım ki, beni Kutsun Yayınevi’nin sorumlusu olarak görevlendirmişti. Düşünebiliyor musunuz, bir lise öğrencisinden daha yeni mezun oln öğrenciye verilen sorumluluğu?... Hem de tek yetkili idim. O dönemde Turan Hoca’nın “Görüşler”, Prof. Amiran Kurtkan’ın “Tasavvuf ve Laiklik”, Prof. Mustafa Erkal!ın “Sosyoloji ve Spor”, Fikret Kürşat’ın “Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi” Dr. Halit Çöloğlu’nın “İktisat Terimleri” ve Necdet Sevinç’in “Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı” adlı kitaplarını yayınlama şansına erişmiştim.
Bir defasında bizim fakirhaneyi de onurlandırmışlardı. O gün Doğu Türkistan mücahitlerinden Hamidullah Tarım’ın da evine gitmiştik. Babamın Türkiye Türkçesine çevirisini yaptığı Hamidullah Tarım’ın Uygur Türkçesi ile kaleme aldığı savaş anılarını kitaplaştırmak istiyorduk. Hoca bu kitap için hiçbir talep olmamasına rağmen o akşam bir zarfı Hamidullah beye vermişti. “Nedir bu?” diye sorulduğunda, “Hamidullah beyciğim, bu sizin emek hakkınızı karşılamaz ama sembolik telif bedeli olarak almanızı istiyorum” demişti. Hamidullah beyin “hayır, kabul edemem” diye ısrar etmesi üzerine, “bu para ile ev halkına, çocuklara benden bir hatıra alırsınız o zaman” demişti. Ne var ki bu kitabı yayınlayamadık. Hem Hamidullah Tarım hem de kitabı Türkçeye aktarmaya çalışan babam Abdulkadir Cengiz kitabın Türkçesini göremeden vefat ettiler.
Evden çıktığımızda bana dönerek, “Herkesin emek hakkını vermek lazım evladım. Bunu sakın unutma” demişti. Güneydoğu Araştırmaları için çalışırken de, proje için ödenmesi gereken meblağın bir kısmı vadesinde ödenmemesine rağmen, yanlış hatırlamıyorsam bir kaç dostundan borç alarak çalışanlara bayram harçılığı dağıtmış, herkesin gönlünü almıştı. Çünkü Turan Yazgan için emek hakkı, kutsaldı...
Kesin tarihini tam hatırlamıyorum ama galiba 1977 yılı idi. Turan Hoca, Kıbrıs’ta TMT teşkilatının kurucuları arasında yer alan Fikret Kürşat’ın başkanlığını yaptığı Kıbrıs Türk Ocağı’nın davetlisi olarak konferans vermek üzere Kıbrıs’a gelmişti. Beraberinde Kılıçbay ve Eren de vardı. Bu üç mümtaz şahsiyet, Lefkoşa Saray Hotel’de “Türk Milliyetçiliği’ni anlatmışlardı. Yavruvatan’da Turan Hoca ile karşılaşmamızdan mutluluk ve gurur duymuştum. Hoca’nın gelişiyle ilgili Kıbrıs’ta yayınlanan gazete kupurünü kesmiştim, arşivimde bulursam sizlerle paylaşacağım.
Evet, Prof. Dr. Turan Yazgan hem manevi babamdı hem patronum... Hayatın zorluklarını, güzelliklerini O’nun yanında tanıma fırsatını elde ettim.
Hem GAP Planı Araştırmaları çalışmasının sona ermesi hem de 12 Eylül ihtilali sebebiyle o mekanın fonksiyonu da kalmadı. Kutyay Eğitim ve Araştırmalar Merkezi ise sendika yönetici ve üyeleri için çalışma konularında eğitim seminerleri düzenlemeye başladı. İş hayatı konusunda birçok bürokrat, yönetici ve sendikacının yetişmelerinde bu seminerlerin büyük katkıları olduğunu söylemekte fayda var.
12 Eylül sonrası tekrar Kıbrıs’a gitmem, akabinde askerlik vazifesi derken ben de hayatın akıntısında kendime yer bulma arayışı içinde oldum. Benim uzaklaşmak durumunda olduğum o sürede “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı” da kurulmuştu. Bir süre bugün Avrasya Birliği Vakfı Başkanlığını yapan Şaban Gülbahar, Necdet Sevinç ve Yaşar Duru üçlüsünün gayretleriyle Fındıkzade’de kiralanan mekanda hem Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi yayın hayatını sürdürdü, hem de vakıf çalışmalarının temelleri atılmış oldu. Vakfın kuruluşu ile birlikte, Hoca’nın yanına gidebilir, Vakıf çalışmalarına dahil olabilirdim. Ancak olmadı, çünkü güya büyümüştük abımıza sığmaz olmuştuk, onun, babamın bize anlattığı Türkistan topraklarına hizmet etme vaktimiz gelmişti. Zaten sürekli yanında olduğum İsa Alptekin’in yanında Türkistan davasının hizmetinde daha çok olmalıydım. Ve vakfın kuruluşuyla birlikte Turan Hoca, sanki adının kaynağını ararcasına çalışmalarını Türk dünyasına yöneltti Kimi zaman bir Dede Korkut gibi, kimi zaman İsmail Gaspıralı gibi, kimi zaman Fuzuli, kimi zaman Kaşgarlı Mahmut gibi Avrasya coğrafyasındaki kardeşleriyle kucaklaştı... Bazen Manas oldu... Bazen Yusuf Has Hacip... Bazen Ali Şir Nevai, bazen de Cengiz Han...
Ne kadar bahtiyar insan ki, merhum da SSCB’nin dağılmasıyla beraber hayallerini kurduğu atayurt topraklarının bağımsız olmalarını bizler gibi hayatta iken gözleriyle gördü.
Ardahan’ın ötesinde, Karadeniz’in üzerinde milyonlarca soydaşının özgürlüğe kavuşmasıyla beraber, Turan Hoca yakın mesai arkadaşlarını bir araya getirmiş, “İlk Hedefimiz Bakü”dür diyerek Türk Dünyası’nın kapısını adeta zorla açmıştır. Kendisi gibi Turan ülküsüyle yanıp tutuşan onlarca ülküdaşı, gayedaşıyla beraber Bakü yönetiminin itirazına aldırmaksızın ay yıldızlı uçağı Bakü Havalimanı’na indirterek, vatan topraklarına ayak basmış, tehditleri dinlememiştir.
Bu olaydan kısa bir süre sonra, Turan yolcularını taşıyan uçağın Taşkent’e inmesi de sorunlu olmuş, heyet üyelerinin Özbekistan’a gelmesinden Taşkent yönetimi rahatsızlık duymuştu... O dönemlerde ben de Taşkent’teydim. Uğraşlarımıza rağmen heyetin Özbekistan’da rahat bir şekilde hasret gidermelerine imkan verilmemişti. Yanlış hatırlamıyorsam heyet içinden birkaç kişi Taşkent’e ulaşabilmişti, onlardan biri de Sami Yavrucuk idi... Turan Hoca’nın selamlarıyla beraber bana iki emanet koli teslim etmişti. İçinde Türkçe klavyeli daktilonun olduğu koliler, mektup ve Turan Hoca’nın selamlaryla birlikte sahiplerine teslim ettiğimi hatırlıyorum... Emaneti teslim alanlardan biri daha sonra İstanbul’a gelerek Turan Hoca’ya sığınmıştı.
Yurt dışında (Özbekistan ve Kazakistan) görevli olmam dolayısıyla uzun bir süre Turan Hoca’nın yüzünü görememekle beraber, O’nun her faaliyetini takip ediyordum. O’nun attığı adımın izlerine Almatı’da, Taşkent’te, Bişkek’te, Aşkabat’ta, Bakü’de rastlamak mümkündü. Türk dünyasının başkentlerinde Komünist rejimin kalıntılarına karşı mücadele eden yazarların satırlarında, şairlerin nesirlerinde Turan Hoca’nın ideallerini, ülküsünü hissetmek, görmek mümkündü...
1995 yılı sonunda Türkiye’ye döndüğümde, ilk ziyaret ettiğim kişilerin başında Turan Hoca geliyordu. Kendisine Özbekistan ve Kazakistan’da yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı ana hatlarıyla anlattım, değerlendirmelerimi arz ettim. Durumun hassasiyeti konusunda kendilerine düşüncelerimi sundum. Ne var ki, kendisine sığınan birisinin varlığı sebebiyle makamında sık sık ziyaret edemedim. Ancak Doğu Türkistan Vakfı’nda olsun, Türk Devlet ve Toplulukları Kurultayları’nda olsun sürekli O’nun yanında olmaktan mutlu oldum...
Merhumla Denizli-Pamukkale’de Türk Kurultayı dolayısıyla bir sofrada beraber olduğumda, O’nun gerçek yüzünü görmüş, nasıl bir sevdayla Türklüğe bağlı olduğunu anlamıştım. Türk Kurultayı için bir araya geldiğimiz Samsun’daki bu toplantı için Turan Hoca’ya otelde yer ayrılmamıştı. Sonra bu yanlışlık otel sahibini tanıyan Hızır beyin de girişimiyle düzeltildi düzeltilmesine ama telafisi mümkün olmayan bir yara kalmıştı geride... Bizler 7 -8 kişilik bir grup Hoca’yı da alıp başka bir mekanda bir araya geldik. Yemekte Sami Yavrucuk vardı, Hızırbek Gayretullah vardı. Sanırım Mehmet Şandır vardı... Hızır beyin anlattığına göre bir ara sofraya Prof. Burhan Kuzu hoca da gelmiş. Maksadımız Hocamızı teselli etmek, moral vermekti güya... Ama O, bizi teselli etti...
Merhum bilge hocamız, o sofrada Bakü’yü Bakü Meydanı’nda toplanan yüzbinleri anlatırken, Hazar Denizi’nde dalgaların sesini aktarırken Turan Hoca’nın gözlerine baksaydınız, O’nun ne kadar tertemiz bir hissiyatla sevdalı bir Türkçü olduğunu anlamış, görmüş, hissetmiş olacaktınız.
Türk Dünyası’nda “Aksakallar Toplantısı”, “Türk Halkları Assemblesi”, “Gençlik Şöleni”, “Çocuk Şöleni” ve “Türk Dünyası Korosu” gibi birçok ilkleri yaşamamıza vesile olan, en önemlisi Türkleri birbiryle kucaklaştıran, tanıştıran Turan Yazgan, bu yönleriyle daha hayatta iken “Türk Dünyası’nın Aksakalı” ünvanını almıştır.
O’nun özellikle “Türkçe eğitim” için yaptıkları takdirle yad edilecektir. Azerbaycan Kazakistan ve Kırgızistan’da ilk Türkçe eğitimi başlatan ve yüzlerce soydaş öğrencinin tam burslu eğitim görmesini sağlayan Turan Yazgan bu yönüyle de günümüzün Dede Korkut’larından biri olmaya hak kazanmıştır.
Turan Hoca’nın liderliğinde her hafta düzenlenen “Süleymaniye Kürsüsü Konuşmaları” adeta bir mektep işlevi görevini görmüş ve bu yönüyle de “Türk Düşünce Hayatı”na gerçekten de önemli katkıları olmuş şahsiyettir.
1980’de kurulan “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı” bünyesinde hiç aksatmaksızın yayımladığı, 100 cilde yaklaşan ve her bir sayısı 200 sayfanın üzerinde olan “Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi”, 50 cilde ulaşan “Türk Dünyası Tarih Dergisi” ile yayınlanan yüzlerce kitapla, basın ve yayıncılık alanında Türk Dünyasına yol göstermiştir.
Mustafa Cemil Kırımoğlu, General Dostum, Sadık Ahmet, Nejdet Koçak, İsa Alptekin, Bay Mirza Hayit, Muhammed Salih, Çöhregani, Olcas Süleymanov, Elçibey, Denktaş gibi Türk liderleri ile yaptığı görüşmelerinde Türk Dünyası’nda “ortak milli politika” oluşması için gayret göstermiş olan idealist bir liderdir.
Turan Hoca, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmet İgemberdi’ye de kucak açmış, kendisini ağırlamış ve sembolik anlamda da da olsa Sürgünde bir Doğu Türkistan Hükümeti’nin kurulmuş olmasının önemli bir hadise olduğunu vurgulayarak, İgemberdi’nin Türkiye’ye gelişini Tarih Dergisi kapağında duyurmuştur. Konuyla ilgili fikrini almak için kendisine başvuran Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı’ya da bu görüşünü ifade etmiş ve doğru yolda olduklarını belirtmiştir.
“Türk Dünyası’nda Dilde, İşde, Fikirde Birlik” sloganını tüm Türk Dünyası’na yayma gayreti içinde mücadele eden Prof. Dr. Turan YAZGAN’ın 13 yıl önce aramızdan ayrılmasının hala derin üzüntüsü içindeyim.
Ömrünün yarısını Türklerin davasına adayan merhum Turan Yazgan, “Türk Dünyası’nın Aksakalı” olarak ebediyyen yad edilecektir. O’nu her gördüğümde eliyle başımı, sonra sağ yanağımı ve kulağımın arkasını okşayışını, Pamukkale sofrasındaki Hazar’ın sularına dalan o bakışlarını, dolu dolu olan o gözlerini asla unutmayacağım...
Bugün bu ülkü adamı Prof. Dr. Turan Yazgan hocamızı, sonsuzluğa yürüyüşünün 13. Yıldönümü bağlamında saygıyla, minnetle yad ediyoruz.
(*) Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı
Yorum Yazın